Meşhur bir soru cevap-dolaşır internette, görmüşsünüzdür belki:
CFO CEO’ya sorar: “Çalışanlarımızı eğitmek için yatırım yaparsak ve onlar da ayrılırsa ne olur?”
CEO cevaplar: “Onları eğitmezsek ve kalırlarsa ne olur?”
Zaman zaman yetişmiş personel mi yetiştirmek üzere olan personel mi diye düşündüğüm oldu. Hem yukarıdaki sorularla ilgili hem de genel anlamda bir ekibin yönetilmesiyle ilgili nasıl bir yol izleyeceğinize yardımcı olabileceğini düşündüğüm tecrübelerimi aktarmaya çalıştım.
Yaklaşık yirmi yıldan beri beş-on kişi büyüklüğündeki ekiplere yöneticilik yaptım. Aynı departmanda veya aynı ofis içerisinde maksimum on kişi kadar ve doğrudan muhatap olarak sorumlu olduğum/yöneticiliğini yaptığım ekiplerin içinde bulundum. Dolayısıyla bu kapsamdaki ekipler için değerlendirme yapabileceğimi, daha farklı yapıdaki ekipler veya organizasyonlarla ilgili deneyimimin olmadığını belirtmek isterim.
Bilgi ve tecrübenizi çalışanlarınızla paylaşmaktan çekinmeyin
İnsanın yapabileceği en büyük cimrilik, bilgisini kıskanmasıdır. Burada mesleği öğrenip kaçacak gibi basit, düşük ve öz güvensiz bir düşünce yapısından uzak durmanızı öneririm. Mesleğiniz ve tecrübeleriniz bir kaç günde veya bir kaç anlatmada öğrenilip yapılabilen bir şey ise, önce kendinizi sorgulayın. Çok değerli veya çok emek verilerek elde edilmiş bir bilgi veya mesleğe sahip değilsiniz belki de.
Ekibinize birini alırken sonsuza kadar kayıtsız şartsız size bağlı kalacak, kendisini işe alarak lütufta bulunduğunuz bir köle değil, belirli şartlar doğrultusunda birbirinizden karşılıklı kazanç sağlayacağınız bir ekip üyesi aldığınızı bilmelisiniz.
Bugün öğrettiğiniz bilgiyi, sizinle birlikte olduğu müddetçe sizin ortak kazancınız için kullanacaktır. Çalışanınız ne kadar bilgili olursa ortaya çıkardığınız işin nitelikleri de o kadar iyi olacaktır. Çalışanlarınıza bir şeyler öğrettiğiniz veya öğretimini sağladığınız müddetçe bu bilgiler sadece ona değil, sizin işletmenize de fayda sağlayacaktır.
Bununla birlikte, her çalışan istediği zaman sizden ayrılabilir. Siz ona bir şeyler öğretmek için zaman ve para harcadıysanız, o da öğrenmek için ve öğrendiklerini sizin işinizde kullanmak için zamanını ve emeğini harcamıştır. Siz ona maaş verdiyseniz, o da size kazanç sağlamıştır. Çalışanınız ve ona öğrettiğiniz bilgiler size ait değildir. Bu düşüncede iseniz, kalitesiz ve eğitimsiz bir ekiple çalışmaya mahkum kalabilir ya da işinde tecrübeli ama; sizin eğitmediğiniz, sizin kurum kültürünü tanımamış, ekip normlarına alışmamış, ekipteki yerini kendisi belirlemek isteyen kişilerle çalışırsınız. Şanslıysanız işler bir süre yolunda gider, yoksa bu size daha pahalıya mâl olur. Ekibinizi tamamen kaybetme durumu bile oluşabilir.
Çalışanlarınızın sizden farklı bilgilere sahip olabileceğini kabullenin
Bazı yöneticiler astlarına soru sorup onlardan bir şeyler öğrenmeyi bir eksiklik gibi düşünürler ve sorup öğrenmek yerine yanlış ve eksik bir bilgiyle yanlış kararlar verebilirler. Soru sormaya çekinirler, bilmedikleri şeyleri biliyormuş gibi görünmeye çalışırlar. Bu şekilde her şeyi bilen ya da orada o işi en iyi bilen imajı çizmeye çalışır, böylece daha iyi bir yönetici olduklarını düşünürler.
Bir çalışan, kendisinin fikrinin alındığını, verdiği fikrin değerlendirilip uygulamaya geçirildiğini gördüğünde işini daha çok sever, kendini daha iyi hisseder ve yaptığı şeyi daha çok sahiplenir. Kısaca, sizinle çalışmaktan mutlu olur. Çalışanlarınızın size gelmeden önce öğrendikleri bilgilerini küçümsemeyin, bu bilgiyi ekibiniz için bir değer olarak görün ve alıp kullanın.
Zincirin her halkası aynı önemdedir
Birbirinden farklı görevleri üstlenmiş ekip üyeleri tarafından yürütülen bir projede, ekipten birinin görevini herhangi bir nedenle yerine getirememesi, diğer üyelerin o görevi paylaşarak performans kaybına ya da işin o tarafının tamamen eksik kalması anlamına gelir.
Film çekimi yapılan bir sette, film çekimi başlığıyla alakası olmayan bir birimin görevini yerine getiremediğini düşünün. Settekiler için yemek hazırlığında sorun çıktığını, kostümlerin ütülenmesinde görevli olan kişinin bu görevi yerine getirmediğini düşünün. Aç devam edelim, ya da neyse ütüsüz çekelim diyemeyeceğimize göre, aşçı da, ütü yapacak personel de, seti süpürecek kişi de hepsi o esnada film çekimi projesini yürütüyordur ve bunlardan birinin olmaması film çekimini aksatacak veya kusurlu bir iş çıkmasına neden olacaktır.
Yönetmenin veya baş rolün işini aksatmasıyla aşçının işini aksatması aynı önemdedir. Set örneğini çalışma sürecinin tamamında bu şekilde düşünebiliriz. Ekibimizdeki her birim kaliteli bir çıktı elde etmenin olmazsa olmazı durumundadır. Öyle değilse şayet, ekibinizde gereksiz insanlar, yanlış iş tanımları, eksik proje tanımı gibi daha önemli sorunlar vardır. Bunları tespit etmelisiniz, herkesi doğru yerinde kullanmalısınız.
Makineler insanlardan önemli değil, “insanlar için” önemlidir
Covid-19 salgını döneminde, özellikle bizim gibi hizmet sektöründe olanlar gördüler ki, güven esaslı kurulmuş olan organizasyonlar bu süreci ekip anlamında hiç zorlanmadan geçirdiler ve geçirmekteler. Bunun en önemli nedeni doğru iletişim ve doğru kurallar üzerine kurulmuş olan ekip yapısıdır. Eğer ekibinizi bir arada olduğunuz günlerde yetiştirmek için gayret etmişseniz, onlara gerekli eğitimi ve mesleki bilgilendirmeyi sağlamışsanız, evden çalışılan bu dönemde bunun meyvesini yiyor olmalısınız. Gerek bilgi ve donanım olarak, gerek güven ve dürüstlük noktasında sorun yaşamayan ekipler bu tür uzaktan çalışma durumunda verim kaybı yaşamadan işlerini sürdürebilmektedir.
Herkesin dürüst olduğu ama ekibin birbiriyle iletişiminde ve güven noktasında eksiklikler olan bir ekip düşünün. Yönetici, kuşkulu bir denetleme gayreti içine girecektir. Çalışan, denetlenme durumundan tedirgin olacak, sözler ve davranışlar kendisine imalı gelecek ve kendini kötü hissedecektir. Herkes kendini kötü hissedince mutsuz ekip oluşacaktır. Mutsuz ekiple, başarılı işler yapılamaz.
Başlıkta da dediğim gibi, insanlar, makinelerden önemlidir. Makinelerinizin kalitesi, ekibiniz için önemlidir. Elbette ekibinize gerekli ekipmanı ve elinizden gelen en kaliteli altyapıyı sağlayın. Ama bilin ki, makineleri insanlar çalıştırır. Özellikle de fikir hizmetleri veriyorsanız.
Çalışanlarınızı gerektiğinde müşterilerinizle muhatap etmelisiniz
Bir yöneticinin yapacağı önemli hatalardan biri de, her idari işi kendinin bizzat yapması gerektiğini düşünmesidir. Bu şekilde davranan bir yönetici, kısa sürede yorgunluk ve bıkkınlık yaşamaya başlar. Yetiştiremediği görüşmeleri geçiştirmeye başlar. Müşteri taleplerine yapılması gereken dönüşleri ertelemeye, birikmiş mailleri ve mesajları okumamaya, çalışmalarla ilgili yapılacak araştırma ve geri bildirimleri eksik veya hatalı yapmaya başlar. Kaçınılmaz olarak bu durum, hizmetin kalitesini düşürür ve müşteri kaybına, kazanç kaybına, ekipte huzursuzluğa yol açar ve ekibin dağılmasına kadar gidebilir.
Delege etmeniz gereken tüm işleri, bir an önce ekibiniz arasında paylaştırın. Hata yapmalarına, hatta yerine göre müşterilerinizle ilişkilerde bile hata yapmalarına fırsat verin ki, kendilerini yetiştirip bir an önce çalıştıkları alanda yetkili ve söz sahibi durumuna gelsinler.
Bir yönetici için en kolay olan durum, ekipteki herkesin kendi işinde yorum yapabilecek ve inisiyatif alabilecek duruma gelmiş olmasıdır. Böyle bir ekipte, yönetici bakması gereken işlerine bakar, araştırmaya, değerlendirmeye, fikir üretmeye vakit bulur. Aksi halde çıktı almaktan mail göndermeye, fiyat teklifi oluşturmaktan maliyet çalışmaya, hatta oturup kargo paketlemeye kadar, astlarına delege edemediği, adına “iş” denmeyen ama bir gün içerisinde bir yöneticiyi diskalifiye edebilecek kadar vakit ayrılması gereken iş yığınının altında ezilir. Yöneticilik değil, ofisboyluk yaparak geçirdiği bir günün sonunda, mutsuz, yorgun, başarısız bir “patron” veya “müdür” olarak evine gider.
Yöneticinin, yöneticilik yapamadığı ekip, ilerleyemez.
Sizinle çalıştıkları için şanslı hissetmeliler
Eğer çalışanlarınız, başka iş bulamadığı için, daha iyisini bulamadığı için ya da buna benzeyen bir sebepten dolayı sizin yanınızda iseler, onlar bedenen orada ama ruhen başka yerdedir. Beden ruhun yolundan gider. İlk fırsatta sizden ayrılacaklardır. Bu iyi bir sonuç olur üstelik. Ayrılmamaları hem sizin için, hem onlar için, hem de işleriniz için en kötüsüdür.
Bilgi paylaşımınız, onların kendilerine güvenmelerini sağlamanız, ilerlemelerine yardımcı olmanız, onlara yönetici yetkinliğiyle arkadaşça yaklaşımınız, eğitimlerine verdiğiniz önem, çalışma şartlarına ve aranızdaki iş anlaşmasına uymanız, sosyal hayatlarına, dinlenme günlerine ve saatlerine saygı duymanız gibi bir çalışanın kendini mutlu ve güvende hissedeceği ortamı oluşturmuşsanız, tabiri caizse üç beş kuruşa başka bir yeri tercih etmeyeceklerdir. Hatta yerine göre daha yüksek rakamlara bile.
Gözlemlediğim kadarıyla, bir çalışanın çalıştığı yeri tercih etmesinde etkili olan nedenler arasında ücret aşağı sıralarda yer alıyor. Güven, mutlu hissetme, ortam gibi yukarıda saydığım maddeler genelde en başlarda yer alıyor.
Siz yine de tüm bu saydıklarımı yapmakla birlikte, ücreti de verebileceğiniz ve sürdürebileceğiniz en yüksek düzeyde tutun. Önemli kazançlar elde ettiğinizde mutlaka çalışanlarınızla da paylaşın. Tek başınıza kazanmıyorsunuz, bir ekip olarak kazanıyorsunuz bunu aklınızdan çıkarmayın. Bu kazançta ekibinizin “hakkı” ne ise onu onlara verin. Fazlasını da verirseniz yine size dönecektir.
Bir çalışanı ünvânıyla, okuluyla, mesleki sıfatıyla değerlendirip “piyasa değeri” budur diye bir ücret belirlemeyin. Kendilerini özel hissetsinler. Bu ekibi taşıyan sütunlardan biri olduklarını, hem omuzlarındaki ağırlıktan hem de aynı yükün altında birbirinize dönmüş yüzlerinizden anlasınlar. Ekipten biri çekilirse yükün devrilebileceğini görsünler. Emin olun bu onları sorumluluk sahibi, ekibe daha bağlı, kendine daha çok güven duyan biri yapacaktır.
Başarıyı sadece hızla yükselen bir parasal değer olarak görmeyin
Elbette ki ticari bir faaliyetin amaçlarından biri para kazanmaksa biri de dengeli ve kontrollü bir şekilde büyüme hedeflemektir. Bunu inkar ediyor değilim ancak, belirli bir mâli düzeyde uzun yıllar devam eden, ama çalışma ortamından, ekibinden, yöneticisinden, yaptığı işten dolayı mutlu ve huzurlu bir şekilde iş hayatını devam ettiren ekipler tanıyorum. Onlarla karşılaştığınızda gereksiz hırs, rakiplere karşı hasetlik, hep daha fazla kazanma arzusu gibi hislere sahip olmadıklarını görürsünüz. Aksine o iş yerinde ve o ekibin içinde bulunmaktan keyif duyduğunu her haliyle belli ederler, her gün sevinçle işe gelirler, işle ilgili konuşurken hep enerjik, heyecanlı ve isteklidirler. Bu tür “mutlu” bir ekip oluşturmak ve bunu sürdürmek, maddi olarak çok büyük kazançlar veya büyüme grafikleri elde etmekten daha önemli olabilir bazen.
Başarı “daha fazla para kazanmak” değildir. Çalışanlarınızla birlikte elde ettiğiniz bu kazancı, tek başınıza sahiplenmeyip onlarla paylaşmaktır.
Siz de fikrinizi belirtin