Gerek tasarımcı tarafında, gerekse tasarımı talep eden tarafta olsun, revize istemenin ve gelen revizeleri yapmanın bir adabı vardır.

Gelin hep birlikte revize adabını inceleyelim.

Öncelikle basit, sade, kolayca anlaşılır bir örnek çizelim kafamızda.
Yatay dikdörtgen bir alanda; sol tarafta bir görsel, sağ tarafta bir yazı, alt tarafta da farklı bir yazı. Hepsi bu kadar.

Şimdi bu kadar basit bir çalışma üzerinde bir tasarımcı ne kadar uğraştırılabilir, sıkça karşılaştığımız bu sürece bir bakalım.

Tasarımı gönderdiğiniz, son kararı vermeyecek olan, bir üstüne ve onun akrabalarına! sunacak olan kişi, tasarımı ilk gördüğü andaki değişiklik duygularını telefonda sesli iletişimle ifade eder.

-Alooo, abi bizim yazımız kırmızı olsun yaa. Biraz da öne çıksın. Bildin değil mi hangi yazı olduğunu?

-Ben de iyiyim teşekkürler. Sol üstteki yazı mı?

-Evet abi o yandaki yazı. Hee büyük yazı. (Üstte ki mi, alttaki mi anlaşılmadı.)

-İsterseniz yazılı olarak, gönderdiğimiz görsel üzerinde işaretleyip iletin, eksik yapmayalım.

-Haa, ben şimdi şeydeydim yaa. Tamam ben bakacaam. Gönderirim.

Tasarıma özel olarak vakit ayıracak birini beklemeyin, diğer önemli! işlerinden birini yaparken fırsat bulabildiği o aralıkta bakacak yapılan tasarıma.

Bu arada tasarımcı iyi niyetle yine de anladığı kısmı düzeltip gönderir yeniden.

-Aabiii! Bunu göndermişsin de, bu sefer de alttaki yazıyı mı şe yaptı ki yaa. Neyse ben Mahvettin abiyle bi görüşeyim de, o ne diyorsa artık ona göre bakalım.

-?!??…

İkinci revize Whatsapp’tan gelir.

Akıllı telefon teknolojisinin geldiği nokta malum. Önlü arkalı, üçlü beşli kameralar, 40-50 mega pixelleri bulan çözünürlükler, otomatik netleme noktaları, titreşim önleyici özellikler, ışığa veya karanlığa karşı algılayıcı özellikler, parlamayı engelleyici özellikler vs. vs. vs. Yani adamlar kullanıcının rastgele elini sallarken tesadüfen çektiği fotoğrafın bile kaliteli sonuç verebilmesi için milyarlarca dolar ar-ge harcayıp bu makineleri icat etmişler. Ama öyle bir fotoğraf gelir ki, bu makineyle bu anlaşılmazlıkta bir fotoğraf çekebilmek için üstün bir yetenek gerektiği açıktır.

İşte o anlaşılmayan, hatta bizim gönderdiğimiz tasarım mı değil mi o da belli olmayan, hiç bir yeri netlenememiş, kağıdın karşısından değil de ince tarafından çekilmiş o fotoğrafın üzerindeki bir çizgiyi kastederek revize ister.

Arkeolojik çalışmalarımıza göre bu fotoğrafın şöyle oluştuğuna kanaat getiriyoruz; önce revizeyi bozuk mürekkepli bir yazıcıdan çıktı alır, üzerinde biraz karalama yapar, sonra o anlaşılmayan açı, renk, ışık ve bulanıklıktaki fotoğrafı çeker ve whatsapp’tan atar, bekler, bir süre bir şey yazmaz.

“Yanlışlıkla gönderdi galiba, bizim tasarımla telefon aynı cebindeydi, telefon orada kendi kendine cebindeki tasarımı çekip, bize whatsapp’tan yanlışlıkla gönderdi” diye düşünürsünüz.

Sonra yazar:

-Öşbi şimdİ o yoldaki tazıya saldıralım!

-???

“Ava gittiler galiba, arkadaşına yazıyor, benle ilgisi yoktur” diye düşünürsünüz.

Bir kaç düzeltme çalışması ve aramadan sonra, otomatik tamamlama özelliği ve biraz da fazladan dokunmalarla yazılmış olan ve size hitap eden bu ifadeyi anlarsınız:

Abi şimdi o soldaki yazıyı kaldıralım, demeye çalışmaktadır.

-Biraz önce sola aldığımız yazı mı, yoksa revize vermeden önce solda duran yazı mı? Kaldıralım derken silelim mi, yoksa yukarı mı kaldıralım?

-Abi böyle olmayacak yaa, benim bir gelmem lazım oraya.

-Peki.

-Alooo, abi bizim Mahvettin abiyle bacanağı da bakmışlar da şimdi, font yeşil olacakmış abi, bizim rengimiz yeşilmiş.

-Font derken? (Bu arada geliyor musunuz, ne zaman geleceksiniz? Bunun cevabı yok henüz.)

-Font rengi abi. Kağıdın fontu işte.

-Fon rengi mi diyor ki acaba? Zemin rengi mi, yani kağıdın şu an beyaz olan fon rengi yeşil mi olsun?

-Haa heee abi ora yeşil olacak. Font rengi.

-Tamam. Ben anladım.

Yeşil yapmaya başlarsınız. Zemin beyaz olduğu için diğer öğeler de beyaz zemine göre yapılmıştır, onları da yeşile göre yeniden uyarlamaya çalışırsınız.

Telefon çalar.

-Alooo, abi biz geldik aşağıdayız.

-Yukarı buyurun.

Mahvettin bey, pazarlama departmanı dışındaki (böyle bir departman yok çünkü) diğer departmanlardan bir kaç kişi, yaşlı bir amca, bir duvar ustası ve bir de boyacı gelir.

Bunlar kim? diye düşünürken zamanla anlarsınız.

Oraya geliş hikayeleri şöyledir: Aslında sizi ilk arayan kişi patronun arabasını servise bırakacaktır. Patron arabasız kalacağı için, servise iki araçla gelirler. Patronu eve bırakacaktır. Bu arada evinde de inşaat vardır. Duvarcı ile boyacı o iş için gelmektedir. Yaşlı amcayı biz de bilmiyoruz. E hazır şuradan geçerken de tasarımcıya uğrayıp şu işi yaptıralım diye gelmişlerdir yani.

Olay şöyle devam eder.

-Abi şu bizim çalışmayı bi aç da, fazla vaktimiz yok hızlıca tarif edip gidelim.

-Tamam, buyurun ekranda.

-Abi şimdiiiii, ııımmmmm buradaki şu alttaki yazıyııııı…(telefonu çalar)

Telefonu cevaplamak için eli gider bu arada konuşmaya başlar:

-Bizim plastik borular gelmemiş patron, nakliyeciye söyledik 3 boyunda eksik varmış onları bekliyormuş. Şimdi de Batakan arıyor, ne diyim?

-Getirsin abi, yarın çıkacak mallar…

-Getir abi, getiremiyorum abi, telefonu bana ver abi, sen al abi, gel abi, git abi, gelmiyorum abi, geleceksin abi falan filan.

Yarım saatlik bir konuşma sürer. Tasarımcı öyle bekler.

Bu arada duvarcıyla boyacı ve tasarımcı tarafından şu tür sesler gelir:

Siz ne iş yapıyorsunuz burada yeğenim?

Valla ne iyi işmiş yaa, oturararak para kazanıyorsunuz.

Şu kağıtları mı yapıyorsunuz?

Bu kağıdın üstündeki neyi yapıyorsunuz?

Haaaa!

Anladım.

İnternet mi?

Haa şu bizim ev ilanını yazsak çıkar mı?

Nereye çıkar mı?

Yani internete yazsak bulurlar mı?

Reklamcı deel misiniz siz?

İnternette oluyor ya yaa!

Kaynımın oğlu var o yapıyor.

Boya yapılır yazdıracaktım direğe, siz yazıyor musunuz?

Direkt direğe mi? 

Hangi direkteki direğe mi? Kağıda yaaavv.

Hee yaa bana da “Duvarcı Daşabat Usta” diye yazsak, altına telefon da yazabiliriz mi?
(dahi anlamındaki “da”yı ben yazarken ayırdım, usta bitişik konuştu.)

Cep telefonumu yazsak olur deemi?

Okuyup ararlar mı ordan, ne diyon?

Tüm bu konuşmalar devam eder, ekranda çalışma açık, başka işlerine de bakamaz tasarımcı. O işi de ilerletemez.

Yine başlar revizeci:

-Neyse abi yaa şuna bakalım da hemen, şimdi şu resim iyi mi diyorsun, ne diyorsun, başka bir resim mi bulsak buraya? Zırrrrrrnnnnnn, patronun telefon çalar

-Zurhan bizim eve elektrikçiler gelmiş, sen bizi bir bırak da akşam çalışırsınız bu arkadaşlarla. Hadi arkadaşlar kolay gelsin.

Yaşlı amcayı unutmayın buralarda bir yerlerdeydi. Yolunuz açık olsun.

Ertesi gün.

Telefon çalar.

-Abi dün şuuuu işe bakamadık yaa. Onu bir nasıl çözeriz, siz mi gelseniz buraya!

Tabi, hemen tüm ajansı toplayalım, bir tam günümüzü orada heder etmek için yola çıkalım. Öyle demez tabi, şöyle der tasarımcı:

-Şu an planladığımız bazı çalışmalar var, onları yapıyoruz.

Gelin sizin revizeleri şöyle yapalım;

Öncelikle aranızda bu işe kimin karar vereceğine karar verin.

Sonra o kişiye yetki, sorumluluk, inisiyatif gibi tüm nitelikleri yükleyin ve işin başından siz ayrılın, sadece o kalsın.

O kişi yetkilerini, sorumluluklarını kullanarak işin üzerinde öncelikle bir “hata veya eksik” var ise bize bildirsin.

Madde madde, tüm tasarım üzerindeki öğeler için “burası tamam, burası yanlış, doğrusu şu, burası eksik, eklenecek olan şu, burası değişebilir” gibi yorumlarını iletsin.

Tasarımcı da odaklanarak tasarımı yeniden açsın, istenen düzenlemeleri tek hamlede ve birbiriyle çakışıp çakışmadığını görerek tamamlasın. Siz de yorulmayın, tasarımcı da yorulmasın.

Tasarımı beğenmediniz mi? Elbette beğenmek zorunda değilsiniz, yorum yapabilirsiniz üzerinde.
Tüm bu revize adabını yerine getirdikten sonra.

Merak etmeyin, tasarımcı, işi en güzel ve en doğru şekliyle tasarlamaya çalışacaktır.

Yaptığımız tasarımı kendi referansımız olarak kullanmak isteriz, web sitemizde, sosyal medyamızda, kataloğumuzda, referans dosyalarımızda yer alsın isteriz. Özeniriz, severek yaparız, o bizim işimizdir, güvenin biraz bize.


Diğer 3 Milyon Dolar yazıları için buraya tıklayabilirsin.
3 milyon dolar da neyin nesi? diyorsan buraya tıklayabilirsin.