2009 yılıydı.

Bir önceki yıl stok fotoğrafla ilgilenmeye başlamıştım. DSLR fotoğraf makinesi aldım ve yavaş yavaş çekimler yapmaya ve istockphoto.com’daki sayfama yüklemeye başladım. Henüz ışık alamamıştım, bir stüdyom da yoktu. Sadece imkan ve vakit bulabildiğimde bazı objeler veya doğaçlama denk gelen çekimler yapıyordum. Stok fotoğrafçılık için bu tarz bir çalışma yeterli değildi tabi.

O zamana kadar daha çok doğa, manzara, sokak fotoğrafları çektiğim için, stok fotoğrafı öğrenme ve alışma süreci biraz sürdü. Portfolyoma eklediğim fotoğraflarımın aslında stok fotoğraf olmadığına karar verip zamanla tekrar kaldırıyordum ve yeni konseptler çalışıyordum.

Tabi bu süreç yavaş ilerliyordu. Çünkü asıl işim bu olamıyordu, işe gerektiği kadar vakit ayıramıyordum.

Bir işten para kazanmak istemiyorsanız, diğer bir sürü işle aynı anda yapın.

Konsept belirlemek, fotoğrafı çekilecek objeleri bulmak, stüdyo ayarlamak, bazen ayarlayamamak, ışık sorunu yaşamak, set sorunu yaşamak, fotoğrafı yükleyip bir haftalık değerlendirme sürecini heyecanla beklemek, reddedildiğini görünce biraz öfkeyle biraz hırsla yeniden yeniden çalışıp yüklemek derken nihayet iStockphoto’da ilk satışımı yapmıştım.

Çok ilginç bir histi, biri benim fotoğrafımı satın almıştı. Bir işinde kullanacaktı. Sadece 0,28 usd kazanmıştım o satıştan. Uzun bir süre istock sayfamda 0,28 usd göründü. İkinci bir satışın olması da yine uzun zaman almıştı.

Derken bir süre sonra toplam kazanç 100 USD’ye yaklaştı. Henüz hiç para çekmemiştim istock’tan. 98 USD civarında bir para vardı ve bir iki satış yapınca artık ilk parayı çekmeye hak kazanacaktım.

Hesabıma bakarken sık sık; acaba yüksek rakamlar kazanabilecek miyim, aylık olarak ciddi bir meblağ oluşacak mı, parayı parça parça mı çekmeli miyim, yoksa burada mı bırakmalıyım diye düşünürdüm. Hayaller kurardım 😊

O günlerde bir firmanın finansal danışmanlığını yapmakta olan çok sevdiğim bir ağabeyin işlerini yapıyorduk. Yanımdaki masada oturan grafik tasarımcı arkadaşımla çalışıyorlardı. Günün büyük kısmını orada geçiriyordu. Espri, muhabbet, sohbet mükemmeldi.

İşte o gün de böyle hesabıma bakıp düşüncelere dalmışken, her zamanki esprili ses tonunun dışında ciddi bir ses tonuyla Mustafa abi! Bir şey danışacam yaa, müsait olduğunda fikirlerini almak isterim dedim.

Mustafa abi gözlüğünü yerleştirdi, yavaşça koltuğunu döndürdü: Tabi Muhammetçiğim ne demek, şurada kısa bir işimiz var, sonra tamamen sana odaklanacağım dedi, işini bitirdi ve evet seni dinliyorum dedi.

Yurt dışında biraz para var abi, dedim.

Ihmm hımm, diye boğazını temizleyip konuşmaya hazırlanarak odaklandı ve mimikleriyle konuyu biraz daha açmamı istedi.

Şimdi bu parayı nasıl değerlendirsem, orada mı biriktirsem, buraya çekip bankada mı tutsam, yani nasıl bir birikim yolu izlesem dedim.

Hiç bilmediğim bir takım finansal terimlerden başladı, anlattı, anlattı, anlattı…

Nelerin kârlı olabileceğini, nelerin doğru olabileceğini, nelere dikkat etmem gerektiğini vs. anlatmaya devam etti.

Sonra cümle içinde mesela biz şu kadardan fazla miktarlarda şunu tavsiye ederiz gibi bir şey dedi ve sordu:

-Ne kadardı meblağ?

-Yüz abi.

-Hımm. Yüzbiiinn. Iıı şey mi, dolar mı tl mi?

-Dolar abi.

-Şimdi yüz bini şöyle yapm…

-Yüz bin değil abi.

-Ne kadar?

-Yüz abi.

-Nası yüz?

-Yüz dolar abi.

Mustafa abinin o anki yüzünü ve yaaa Muhammet git Allah aşkına yaaaaııvvv! diyerek dönüşünü asla unutmayacağım.

 

Parayı ne yapacağını düşünüyorsan, kazanamamışsın demektir.

 


Diğer 3 Milyon Dolar yazıları için buraya tıklayabilirsin.
3 milyon dolar da neyin nesi? diyorsan buraya tıklayabilirsin.